29 Ağustos 2010 Pazar

Tıkanma Noktası

Yatıyorum, kalkıyorum hiç bir değişim yok.

Kedi hala aynı yerde yatıyor, perde hala camdan dışarı çıkmış özgürlüğünü istermişçesine çırpınıyor. Saatler içerisinde bir kitap bitirdim, birine başladım, yapmam gereken işleri savsakladım yada olması gerektiği kadar ilgilendim...

Harcadığım tek şey zaman.Sanırım Hawthorne Etkisinin eksikliğini hissetmeye başladım. Maslow'un İhtiyaçlar Hiyerarşisinde de bu noktada takıldığım içindir ki daha ilerisine dair hevesim yok, hevesim olsa bile gücüm yok.

İşin komik tarafı bu noktada benim kendime yapabileceğim birşeyin de olmaması. Yani başkaları tarafında yaratılır Hawthorne etkisi. Bu da demek oluyor ki benim bir şekilde ya bu ihtiyacımı gidermem ya da bu ihtiyaca olan bağlılığımı ortadan kaldırmam gerek. Bu noktada biraz daha oyalanıp bir kaç ay daha rehavete kapılıp sonrası için plan yapmam gerek.

10 Nisan 2010 Cumartesi

Sosyal Ağlardaki Kültür Mantarları: Yetiştirilmesi, Toplanması ve Tüketilmesi

Kültür Mantarları genellikle çevrelerine kültürlü görünmek için hertürlü nemden yararlanan, birtanesi bir yerde bittimi diğerleri tarafından kuşatan bir yaşam biçimine sahiptir.

Bir Kültür Mantarının yetişmesi için bir kaç koşul lazım:
  • Zorlu geçen çucukluk
  • Sonradan aşılan Asosyellik
  • Adam yerine koyulma ve bir zümreye dahil olma kaygısı ve lider olma kaygısı
Bu ortamların en az ikisi sağlandığında kişilik bozukluğuna sahip kişiliğimiz yaptığı her işi yücelterek yapmaya devam eder ve izlediği film en güzel fil, dinlediği müzik en iyi müzik haline gelir.

Kültür Mantarlarının toplanmasında dikkat edilmesi gereken kurallar ise yetiştirilmesinden daha kolaydır. Kültür ile beslendikleri için insanların birşey paylaştığı tüm ortamda Mantarlıklarını gösterirler. Bu ortamlara en güzel örnek sosyal ağlardır. Birisi bir yer keşfettiği zaman hemen hepsi yine bir araya gelip bir ötekileştirme kaygısıyla çemkirmeye başlarlar. Hatta bir süre sonra kendilerine Sosyal Medya Uzmanı demeye başlarlar. Amaçları dikkat çekmek ve ilgi görmek olduğu için genellikle olayların genellikle görmediğiniz taraflarıyla ilgilenirler. Genellikle güzel yazılar yazdıklarını düşünebilirsiniz ama ayırt etmek çok kolaydır. Aynı yazıda hem tarihi bir olaya, hem kadınlara yapılan zulümden, hem bayan voleybol takımından, hem recep ivedikten, hem de bir köşe yazarından alaycı bir şekilde bahsediyorsa ve bu yazının çok önemli olduğu imajı yaratmaya çalışıyorsa bilin ki kültür mantarına denk gelmişsinizdir.

Tüketilmesinde dikkat edilecek tek bir husus vardır. Tüketilmeleri sırasında etrafa çok sıçratmamak gereklidir.

Not: Zamanında tüketilmezlerse bir çoğu çürüyerek kaybolurken yeterince gazlanmış olan birkaçtanesi kitap yazıp kazık çakma sevdasında olabilir ama bu durumda bile kitapları 2. baskıyı yapana nadiren rastlanır. Bu sebeple hepsi işin kolayına kaçıp blog yazarı olma hevesindedir.

3 Şubat 2010 Çarşamba

Servis Şoförleri ve Egoları

Liseye başladığım sene tanıştım servis şoförleriyle. Daha o zamanlardan anlamıştım hiç birisinin hoşlanılacak bir tip olmadıklarını. 10 yıllık deneyimlerime bakarsak kendileriyle "Bir bakıma hayatı asfalt, yaşamayı ise gaza basmak" olarak gören bünyeler oluyorlar. Bu sebeple de bu düzenleri bozan en küçük harekette özlerine dönerler. Örneğin:

Kışın evden çıkarken kapının önündeki buz tutmuş mermerde parende attıktan sonra servis şoförünü arayıp “2 dk bekleteceğim… Geliyorum…” dediğinizde size vereceği cevap “ Servis bekletilmez! Beklenir!” olacaktır…

Ya da kendi servis şoförünüz kaldırıma son sürat yaklaşıp sizi çamurlu suyla yıkadıktan sonra araca bindiğinizde size “Üstündeki karları temizle. Batırma tertemiz arabayı!” diyebilir ve sizin bu durumda cevap hakkınız yoktur…

Başka bir örnek ise çok genel bir durum olan müzik konusudur. Genelde kurumsal firmalar sözleşmelerini yaparken dinlenebilecek radyo belirlenerek yapılsa da ya disko vari yanardöner ışıklarla güne hareketle başlayabilirsiniz ya da yol boyunca bilip bilmediğiniz acıları anlatan şarkılarla güne sanki evladınızı kaybetmişsiniz gibi başlayabilirsiniz. Bu durumlarda da şoföre sesi kısmasını ya da kanalı değiştirmesini istediğinizde ise ilk yapacağı iş hemen bir haber kanalı açıp sesi sonuna kadar açar… Özellikle açılan kanalın tarafsız görünmesine rağmen taraflı yayım yapan bir kanaldır ki iyice beyniniz yıkansın…

Peki bu adamlar bu egoya nasıl sahip oluyorlar diye düşünürsek servis şoförüne göre siz “Sürekli gelip rahatsız eden ve sürekli ilgi bekleyen misafirsinizdir”. Genelde servis şoförüne sorsanız evi 17+1 klimalıdır. Günün 15 saatini geçirdiği, karısından çok onu seven, koruyan, sıcak koynuna alan parçasına bu kadar bağlanmasını doğal karşılamak lazım ama bu kadar da kıskanç olmalarına gerek yok sanırım…

2 Şubat 2010 Salı

İşe alınmak en kolayıydı!

Henüz mezun bile olmadan okulum ve okuldaki çevrem sayesinde bir full-time iş teklifi geldi ve bende bunu değerlendirdim…

Tekliften hemen 2 gün sonra ilk mülakat, ilk mülakattan 2 gün sonra 2. görüşme ve 6.gün kariyer hedefimin başlangıcı için istediğimden daha iyi bir pozisyonda işe başladım.

Bu şekilde anlatılınca aslında her şey güllük gülistanlık gibi görünse de aslında her şey yeni başlıyormuş. Öncelikle bir ofiste çalışacağım için (bir holding binasında) gidip takım elbise ve diğer aksesuarları almak gerekli oldu… Biraz pahalı olabileceğini tahmin etmiştim ama ilk 2 maaşımı şimdiden giyime harcamam gerekeceği hiç aklıma gelmemişti. Birde bu kıyafet seçiminde hayatta giymem dediğin renkte gömleklerin bana zorla aldırıldığını fark ettiğimde her şey içi çok geçti…

Daha sonra işte ilk gün… Sabah 6.45 te servis beni evimin az ilersindeki duraktan alacaktı fakat benim uyandığımda saat 7.30 tu: S uuppsss… Alelacele giyinip bir taksiyle yola çıktım ve işe saat 8 de yetiştim ama birde bana sorun… meğersem fatihten kavacığa gitmek tahmin ettiğim kadar zor değilmiş hatta sabahın köründe 15 dk da ulaşılabiliyormuş…

İşyerinde ilk gün:

Artık o binada çalışıyordum ama kimse güvenliğe bunu bildirmemişti. Bu durumda bir şekilde içeri alınabilmek için kimlik vermem gerekliydi ama güvenliğin garip bakışları rahatsız etmişti.
İnsan kaynaklarına çıktım ve ben geldim dediğim an büyük bir hayal kırıklığının içerisindeydim. Bir masa gösterildi ve buyurun bu masa sizin denildi… masaya oturup beklemek… beklemek… beklemek… ve öğle yemeği. Yemekte en azından tanıdığım birileri vardı da biraz sosyalleşebildim. Yemek bittikten sonra ise tekrar masama dönüp üzerindeki tozlardan maket yapmaya çalışma mesaisi… beklemek beklemek beklemek… Artık iyice sıkıldığım bir an ik ya herhangi bir oryantasyon yapılacak mı diye sorduğumda aldığım cevap “henüz bir plan yapılmadı…”
.
..

….

Günler böyle geçti ve ben şuan 2. haftamdayım. Ve süreçleri öğrenmek (ki süreçleri öğrenmenin en kolay yolu onarlı çıkarmaktır), kendi alacağım eğitimleri planlamak (önümüzdeki 6 haftamı tamamiyle doldurdum) ve bunları yaparken de bir taraftan sevdiceğime olan özlemimin gittikçe artmasını …

İşe başladım ama sevdiceğimden uzaklaştım ki en çok koyanda bu oldu… Umarım sabır verir dualarımızın muhatabı. Bu geçici dönemin en az kayıpla en çabuk geçmesini beklemekten ve bu arada bir şeyleri beynime doldurmaktan başka yapacağım bir şey yok…

(not: bir tarz edinene kadar biraz kopuk olabilir yazılarım çünkü kişisel blog yazmaya yeni yeni alışıyorum…)

13 Şubat 2009 Cuma

Türkiyede En Çok İshal Olunan Şehir Eskişehir (Google Trends'e Göre)

Carpe Diyare yazımdan sonra arama motorları üzerinden gelen ziyaretçilerimin kullandığı arama kelimelerine bakınca birden acaba bu bir trend olabilir mi diye düşünmeye başladım. Çünkü beklediğimden çok daha fazla ziyaretçi gelmişti ama tek bir yazıya.



Google Trends'de yaptığım tek bir arama ile aşağıdaki tabloyla karşılaştım.

Google a göre ishal kelimesiyle yapılan aramaların sıklıkları yukarıdaki grafikte.

Peki ya sıralama nasıl??

İşte İshalde Top 10

1. Eskisehir, Turkey

2. Mugla, Turkey

3. Balikesir, Turkey

4. Ankara, Turkey

5. Icel, Turkey

6. Izmir, Turkey

7. Izmit, Turkey

8. Konya, Turkey

9. Aydin, Turkey

10. Istanbul, Turkey

Carpe Diyare'yi yaşamanız dileğiyle...

http://www.google.com/trends?q=ishal

Not: 2008'in 2. çeyreğindeki İshal ile ilgili haber sayısının sebebi Şebeke Suyundan Kaynaklı İshal Salgınları... Ama 2007'nin 3. çeyreğindeki tavan noktasının sebebini hatırlayamadım.

12 Şubat 2009 Perşembe

Oy Kullanacak Öğrenciye Dikkat

29 Mart 2009'da yapılacak yerel seçimlerde benimde içinde bulunduğum büyük bir grup yani üniversite öğrencileri okudukları şehirlerde oy kullanacak.

YSK tarafından yapılan bu düzenlemenin sebebinin ne olduğunu araştırmaya kalkarsak bir kaç sonuç çıkıyor.

  • Öğrencilere Büyük Kolaylık
  • Eğitimli kişilerin memleketlerine dönüp kararsızların oylarını etkilememeleri
  • Belli şekilde kanlarına girilip oy kararları değiştirilmiş öğrencilerin elden kaçıp gitmemesi
  • Hizmet alınan yerde oy kullanılması

Bence en çok üstüne gidilmesi gereken nokta hizmet alınan yerde oy kullanılması olması gerekirken Öğrencilere Büyük Kolaylık adı altında tanıtımlar yapıldı.

Peki öğrenciler hizmet aldıkları, yılın büyük kısmını geçirdikleri şehirde adayları ne kadar tanımaktalar. Bence bütün adayların (partilerin demek istemedim ama tanıtımları genellikle partiler üstlendiği için adayların) değerli gördüğü öğrenciler tarafından tanınırlığı çok düşük.

Bunların haricinde bir seçmen 5 farklı oy kullanacak: Büyükşehir Belediye Başkanı, İlçe Belediye Başkanı, İl Genel Meclisi, Belediye Meclisi ve muhtar.

İstanbul için devam edersem diğer illerdeki durumu da incelemiş olacağım sanırım. Bir öğrenci büyük ihtimalle oy kullanırken karar vermiş olacağı tek isim Büyükşehir Belediye Başkan adayı olacaktır. Bunun haricinde kullanacağı oyları sağlıksız bir biçimde sandık başında karar verecektir. Ayrıca öğrenci yerleşiminin çok yoğun olduğu yerlerdeki bu durum belediye başkanı ve muhtar başta olmak üzere büyük karambolde verilen oylardan oluşacaktır ve bu seçimlerin sağlıksızlığını meydana getirecektir.

Kendimin de yapacağı gibi oy vermeye gitmeden 1 hafta öncesinde adayları internetten araştırmak ne kadar büyük bir bilgi sağlayacaktır bana bilmiyorum ama benim tercih edeceğim yöntem budur.

Umarım tüm adaylar bu yeni durumu göz önüne alıp tanıtımlarını ve bilgilendirme toplantılarını buna göre hazırlarlar. Çünkü bu yazıyı yazdığım tarihe kadar daha bir belediye başkanı hakkında birşey duymuş değilim, adayların kimler olduğundan habersizim, muhtara oy vereceğim ama muhtar adayları kimdir bilmiyorum bile.

Hala Nerede Oy Kullanacağından Habersiz Olanların İlacı:

Seçmen Bilgisi Sorgulama

11 Şubat 2009 Çarşamba

Jacques Brel - Amsterdam

"...Bir insanın yaşamında iki önemli tarih vardır: Doğumu ve Ölümü. İkisi
arasında yaptığımız şeyler çok da önemli değildir" -Jacques BREL
"Dostluğu, şefkati, sevgiyi ölesiye arayan bir ses. Yüceltilmiş her duyguya
biraz hüzünlü, biraz umutsuzca özlem duyan bir haykırış. Ölümü her an
hissedip yaşamaktan asla vazgeçmeyen yalnız bir sarkici/sair." Mario LEVI


Fransız olduğunu düşündüğüm ama küçük bir araştırmadan sonra Belçikalı olduğunu öğrendiğim Jacques Brel'in şarkılarındaki sözlerden önce sesiyle ve yansıttığı duygularıyla insanı bağlar. Tek kelime fransızca bilmemek bile onun sesinden etkilenmenizi engelleyemez. Yurtta bağıra çığıra Amsterdam şarkısını söylemeye çalışan Yiğit'e teşekkür ederim beni bu mükemmel sesle tanıştırdığı için.

İngilizce Alt Yazısıyla Jacques Brel - Amsterdam